Film türleri arasında sürekli birbirine karıştırılan iki benzer tür bulunuyor: Gerilim ve korku. Her ne kadar gerilim filmleri ve korku filmleri birbirlerine yapısal ve tema olarak benzerlikler taşısa da ikisini de birbirinden ayıran, irili ufaklı birçok detay bulunuyor. Bu da sinema izleyicisinin bir gerilim filmine girip "Ee bunda korku yok nasıl film bu?" demesine sebebiyet verebiliyor.
Bu içerikte korku filmleri ve gerilim filmleri arasındaki en temel farklılıklardan bahsedeceğiz. Eğer sıradan bir izleyici olmak istemiyor, sinema dünyasına her geçen gün daha çok ilgi duyuyorsanız, hoş geldiniz.
Korku filmleri ayan beyan unsurlar ile açıkça korkutmaya çalışır, sık sık ödünüzü patlatmayı dener:
Bir korku filmi, izleyicilerini gerçek manada korkutmayı hedefler. Hikâyede işlenen korkunçluk, izleyicinin gözüne çarpılır ve ayırt edilebilir biçimde olur. Koku filmlerinin ilerleyişi, ana karakterlerin korkudan kaçması veya durdurmaya çalışması şeklinde işlenir. Bu tarz salt korku filmine verebileceğimiz en iyi örnek de Michael Myers’ın Halloween filmidir. Bir katil vardır, korkuç bir maske takar ve kurbanlarının peşinden koşar.
Gerilim filmleri izleyiciyi ‘psikolojik olarak etkilemeyi’ amaçlar:
Gerilim filmlerinde hikâyede bir gizemin çözüldüğünü izleriz, ne olduğunu bilmediğimiz bir şey tarafından baskı altında bırakılırız ve bu sebeple geriliriz. Gerilim filmleri içerisindeki asıl kötü gözümüze çarptırılmaz, arka planda bulunur. İzleyiciyi filmdeki durumu düşünmeye, düşünüp çıkardığı şeyden gerilmeye zorlar. İyi bir gerilim filmine örnek olarak 2019 senesine damga vuran Joker filmini verebiliriz.
Bu kadar basitse korku filmleri ve gerilim filmleri neden karıştırılıyor?
Yukarıdaki iki başlığı okuyup ‘Hadi canım, harbiden mi?’ demiş olabilirsiniz ama olay, aslında gerçekten bu kadar basit. Ancak kafa karışıklığı oluşması gayet doğal zira bazı gerilim filmleri içerisinde korku ögeleri de barındırabiliyor. Hatta hem korku filmleri hem de gerilim filmlerinin temel yapısında aşağıdaki şu 3 ilke mutlaka bulunur:
Filmin ilk yarısında tehdit, kendini ana karakterlere gösterir,
Karakterler bir noktada bu büyük tehditten zar zor kaçarlar,
İkinci yarısında da bu büyük tehditle yüzleşmek zorunda kalırlar.
Bu kadar benzerlik olunca birbirine karıştırılması doğal diyebiliriz. Hatta geçmişten günümüze bu iki tür, genellikle harmanlanarak karşımıza sunulmuştur. Birbirine harmanlandığı zaman korku-gerilim filmleri gerçekten akılda kalıcı bir deneyim sunabiliyor. Bundan yola çıkarak size bu ikisinin güzel harmanlandığı birkaç filmden bahsedelim.
Gerilim psikolojiktir, korku çoğu zamanla doğaüstü olur. Ancak istisnalar da vardır:
Bu filmleri birbirinden ayırmak için kullanabileceğimiz filtrelerden ikisi, psikolojik ve doğaüstüsıfatlarıdır. Psikolojik filmler, anlayabileceğiniz gibi ana karakterlerin psikolojisini etkileyen unsurlar barındırır ve bu nedenle gerilim türüne aittir. Doğaüstü filmlerde ise ana karakterlerimizin gerçekte olmayan korkunç varlıklar ve yaratıklardan kaçtığını görürüz, bu da korku ilkelerini barındırır.
Doğaüstü korkuya eşittir diyebiliriz. Ancak Bruce Wills’in oynadığı ve yine kült filmlerden biri olan The Sixth Sense gibi istisnalar da mevcuttur. Zira The Sixth Sense, bir doğaüstü gerilim filmidir çünkü filmdeki ölü insanlar tehdit değildir, filmin sonunda verilen mesaj ölümcül bir tehdit değildir ve hikaye gerilim doludur.
Psikolojik ise gerilime eşittir demek mümkün. ‘Psikolojik’ filtresi ile damgalanmış filmlerin neredeyse hepsi gerilim filmidir. Bazen Black Swan veya Gerald’s Game gibi bu tarz filmler ‘Psikolojik Korku’ olarak listelense de bunlar de gerilim filmidir. Evet, bu filmlerde korkutma öğeleri mevcut ancak filmin konusu ve işleyişi ana karakterin akli dengesi üzerinde yol alır.
İkisi bir arada korku-gerilim filmleri:
10 Cloverfield Lane
Dediğimiz gibi korku ve gerilim türü bir arada olup güzel işlenince akılda kalıcı bir deneyim oluyor. Bu filmlere örnek olarak 10 Cloverfield Lane filmini verebiliriz. Film, 2008 yılında çıkan Cloverfield filminin devam hikayesini anlatıyor, dünyayı yaratıklar kaplıyor ve bir sığınakta yaşayan adamın 2 yabancıya yardım etmesini konu alıyor.
Filmde ana karakterimizin kendisini sığınağa alan adamın onu esir tuttuğunu mu yoksa onu kurtardığını mı anlamaya çalışmasını izliyoruz ve bu bir gerilim yaratıyor.
Fakat ikinci kısımda film tamamen korku ögelerine geçiş yapıyor, kan ve vahşet görmeye başlıyoruz.
Sonda ise hikayeyi saran aile içi şiddet teması gerilim ve korku türünü birbirine güzel bir şekilde harmanlıyor.
The Shining:
Şimdi ise korku ve gerilim arasındaki sınırı anlamak adına Stanley Kubrick’in The Shining filminden bahsetmek istiyoruz. The Shining filmi bildiğiniz gibi hem kendi türünde hem de genel olarak dünya sinemasında kült olmuş bir film. Tabii ki bu filmde Jack Nicholson’un insanüstü oyunculuğu da bir faktör ama şunlardan bahsedelim:
The Shining içerisinde salt korku elementleri barındırıyor:
Koridordaki ürkünç ikiz kızlar
Asansördeki kan lekeleri
Küvette yatan yaralı kadın
Elinde baltayla dolaşan cinnet geçirmiş bir baba figürü
Korku filmlerinden bahsederken söylediğimiz ilkelerin hepsi mevcut: Bariz gözümüze sokulan bir tehdit, tehditten kaçış ve tehditle yüzleşme. Bununla beraber Jack Nicholson’un karakterinin gelişimi kesinlikle harika bir gerilim örneği:
Filmde süregelen bir gerilim var,
Filmin alt metni tamamen aile içi şiddet barındırıyor,
Cinnetin ne olduğuna dair bir gizem ve bunu anlama çabası bulunuyor.
Hatta yukarıda saydığımız salt korku sahnelerinde bile psikolojik gerilim yarattığı anlar mevcut. Stanley Kubrick’in yönettiği The Shining filmi kesinlikle bir usta işi çünkü doğaüstükorkuyu ve psikolojik gerilimi maksimum düzeyde izleyiciye yansıtıyor.
:Webtekno.com
Yorumlar